Koronavirus’ün Mahiyeti (Tesadüfi midir?)
● Göz ile görünmeyen bir mikrop, bir hayvancık, küçüklüğüyle beraber pek ince ve garib bir makine-i İlahiyeyi hâvidir.
O makine mümkinattan olduğundan, vücud ve ademi mütesavidir. İlletsiz vücuda gelmesi muhaldir.
O makinenin bir illetten vücuda geldiği zarurîdir. O illet ise, esbab-ı tabiiye değildir.
Çünki o makinedeki ince nizam, bir ilim ve şuurun eseridir. Esbab-ı tabiiye ise ilimsiz, şuursuz, camid şeylerdir.
Akılları hayrette bırakan o ince makinenin esbab-ı tabiiyeden neş’et ettiğini iddia eden adam, esbabın herbir zerresine Eflatun’un şuurunu, Calinos’un hikmetini i’ta etmekle beraber; o zerrat arasında bir muhaberenin de mevcud olmasını itikad etmelidir.
Bu ise, öyle bir safsata ve öyle bir hurafedir ki, meşhur sofestaîyi bile utandırıyor.
(İşarat-ül İ’caz-87)
● Hâlık-ı Kâinat’ın kudretine nisbeten masnuiyetindeki garabet ve cezalet noktasında zühre çiçeği, Zühre yıldızından geri değil ve karınca, filden aşağı olmaz ve mikrop, gergedandan hilkatçe daha acib ve arı sineği, hurma ağacından fıtrat-ı acibesiyle daha ileridir.
(Şualar – 667)
● Şu kâinat öyle bir saraydır ki, o sarayda mütemadiyen tahrib ve tamir içinde çalkalanan bir şehir var.. Ve o şehirde her vakit harb ve hicret içinde kaynayan bir memleket var.. Ve o memlekette her zaman mevt ve hayat içinde yuvarlanan bir âlem var. Hâlbuki o sarayda, o şehirde, o memlekette, o âlemde o derece hayret-engiz bir muvazene, bir mizan, bir tevzin hükmediyor, bilbedahe isbat eder ki: Bu hadsiz mevcudatta olan tahavvülât ve vâridat ve masarif; her bir anda umum kâinatı görür, nazar-ı teftişinden geçirir bir tek zâtın mizanıyla ölçülür, tartılır.
(Lemalar – 308)
● Her şey onun irade ve meşietiyle olur. İstediği olur, istemediği olmaz. Her ne isterse yapar. İstemezse, hiçbir şey olmaz.
(Şualar – 653)
● Her şeyin dizgini elinde ve her şeyin anahtarı yanında ve bir şey bir şeye mani olmuyor.. umum eşyayı bir tek şey gibi kolayca idare eden bir tek Hâlık-ı Adl-ü Hakîm’in mizanıyla, kanunuyla, nizamıyla terbiye ve idare oluyor.
(Asa-yı Musa – 178)
● Belâhet ve hamakatın nihayetsiz derecelerine bak ki: Yüz sahife ile tarif edilse ve hikmetleri beyan edilse ancak tamamıyla bilinecek derin ve geniş bir hakikat-i meçhuleye bir nam takar; malûm bir şey gibi: “Bu budur” der.
Meselâ: “Güneşin bir maddesi, elektrikle çarpmasıdır. Hem birer irade-i külliye ve birer ihtiyar-ı âmm ve birer hâkimiyet-i nev’iyenin unvanları bulunan ve “âdetullah” namıyla yâdedilen fıtrî kanunların birisine, hususî ve kasdî bir hâdise-i rububiyeti irca’ eder. O irca’ ile, onun nisbetini irade-i ihtiyariyeden keser; sonra tutar tesadüfe, tabiata havale eder. Ebucehil’den ziyade muzaaf bir echeliyet gösterir.
Bir neferin veya bir taburun zaferli harbini bir nizam ve kanun-u askeriyeye isnad edip; kumandanından, padişahından, hükûmetinden ve kasdî harekâttan alâkasını keser misillü âsi bir divane olur.
Hem meyvedar bir ağacın bir çekirdekten icadı gibi, bir tırnak kadar bir odun parçasından çok mu’cizatlı bir usta, yüz okka muhtelif taamları, yüz arşın muhtelif kumaşları yapsa; bir adam o odun parçasını gösterip dese: “Bu işler, tabiî ve tesadüfî olarak bundan olmuş.” O ustanın hârika san’atlarını, hünerlerini hiçe indirse, ne derece bir hamakattır.
(Sözler – 189)